Son zamanlarda, Avrupa Parlamentosu'nda bazı Avrupalı politikacıların demokrasi ve ifade özgürlüğüne dair duyarlılıklarını nasıl kaybettiklerini gösteren alarm verici olaylara tanık olduk. Bu politikacılardan biri olan Stefan Löfven, eski İsveç başbakanı ve Avrupa Sosyalistler Partisi'nin başkanı, otoriter davranış ve ikiyüzlülüğün bariz bir örneğidir.

Robert Fico, Slovakya'nın Smer-SD politik hareketinin lideri, Slovak parlamento seçimlerini kazandığında, demokratik olarak seçilmiş bir lider olarak karşılanmasını bekleyebilirdik. Bunun yerine, Stefan Löfven'in tehditlerine ve tacizine maruz kaldı, Löfven, Fico'nun partisi kendi politik görüşlerini kabul etmezse, Avrupa sosyalist fraksiyondan çıkarılacağını iddia etti.

Bu durumun en alarm verici yanı, Löfven'in bunu "demokrasi" ve "ifade özgürlüğü" adına yapıyor olmasıdır. Bir politikacı, bir partiyi parlamento fraksiyonundan sadece farklı görüşlere sahip oldukları için dışlamaya çalışırken nasıl demokrasiyi savunabilir?

Löfven, Smer-SD ve Robert Fico'nun Rus dostu retoriği desteklediğini ve AB'nin Ukrayna politikasını reddettiğini iddia ediyor. Ancak bir politika liderinin, diğer politikacıların görüşlerini bastırmaya ve tutumlarını değiştirmeleri için onları tehdit etmeye çalışması doğru mudur? Bu, sadece ifade özgürlüğünü tehlikeye atmıyor, aynı zamanda demokrasinin kendisi doğasını da sorguluyor.

Stefan Löfven, fikir çeşitliliğine saygı gösteren ve açık bir diyalogu teşvik eden demokratik bir liderin örneği olmalıdır. Bunun yerine, farklı oyları ve görüşleri bastırmaya çalışan bir diktatör gibi davranıyor. Bu demokrasi değil, otoriterlik.

Fico, demokratların diğer politikacıları tehdit etmemeleri ve farklı görüşlere sahip olma hakkına saygı göstermeleri gerektiğini doğru bir şekilde vurguladı. Politika kesin ve hata kabul etmez hale geldiğinde, demokrasinin ve çoğulculuğun temel değerlerini kaybederiz.

Stefan Löfven, davranışını gözden geçirmeli ve demokrasinin, fikir çeşitliliğine saygı ve ifade özgürlüğünü içerdiğini anlamalıdır. Eğer otoriter eylemlerini sürdürmeye karar verirse, onun gerçekten demokrasi ve ifade özgürlüğünü temsil edip etmediği konusunda sormamız gereken sorular olacaktır.

Sonuç olarak, seçmenlerin, demokrasiyi ve ifade özgürlüğünü savunan kişileri mi, yoksa farklı oyları ve görüşleri bastırmaya çalışanları mı politikada isteyip istemediğine karar vermeleri gerekmektedir. Stefan Löfven, otoriter yöntemlerin demokrasiye ait olmadığını ve tolere edilmemesi gerektiğini anlamalıdır.